MUĞLA İL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRLÜĞÜ

Nereye Gidilir?

Saburhane ve Saburhane Meydanı

Yüksek duvarlarla sokaklardan ayrılan ve iki kanatlı kapılardan geçilerek girilen avlularda, iki katlı, üstlerinde kiremitten şapkalı Muğla Bacaları olan Muğla Evlerinin bulunduğu Saburhane Mahallesi Kentsel Sit Alanı ilan edilerek koruma altına alınmıştır. Evlerinin yanı sıra sokaklar, duvarlar ve “Kuzulu Kapı” denilen iki kanatlı kapılar da koruma altına alınmıştır. Valilik, belediye ve sivil toplum kuruluşlarının ortak çabasıyla kentsel koruma bilinci geliştirilmiştir.  Yıkılmaya yüz tutmuş kimi evler devlet kurumları, özel kuruluşlar ve şahısların çabasıyla korunmaya çalışılmaktadır.

YOLBUL (NAVIGATION)

Saburhane Meydanı

Muğla 400’ e yakın tescilli evi 170’e yakın sivil mimarlık örneği yapısı, 100’e yakın sokağı, eski hanları, şadırvanları arastası, meydanları ve camileriyle örnek bir Kentsel Sit Alanı'dır. 

Saburhane Meydanı özgün mimari karakterin coğrafyayla uyumlu şekillendiği, Türk-Rum ya da Müslüman-Hristiyan olmak üzere iki farklı kültürün bir arda yaşadığı tipik bir yerleşmedir. Meydan adını bir zamanlar burada yer alan hapishaneden alır. Kimi evlere çıkmaz sokaklardaki avlu kapılarından geçilerek ulaşılır. Açık ya da kapalı ön sofaları, ahşap süslemeleri verandaları, duvara gömülmüş dolap şeklindeki banyoları Muğla evlerinin belirgin özelliklerindendir.

19.yy’ın başlarından itibaren Osmanlının kaybettiği topraklardan (Balkanlar, Kırım ve Girit) göç eden varlıklı insanlar yanlarında Rum ustaları da getirmişlerdir. Rum ustaların etkisiyle 1820-1825 yıllarından sonra mimari değişimler ortaya çıkmıştır. Rum ustaların yanı sıra değirmenciler, terziler, doktor ve eczacılar da Muğla’ya gelip yerleşen Rumlar arasında yer almıştır. Rumlar Saburhane Meydanı ve çevresinde yoğunlaşmışlardır. Rumlar zamanında Saburhane, ulu çınarların olduğu, ortasından dere geçen ve dere üzerinde taş köprüsü olan sosyal hayatın yoğun olarak yaşandığı bir mekan özelliği taşımaktadır. Yapı ustalığı ve marangozluktan sonra en önemli ve yaygın meslek meyhaneciliktir. Meyhane Boğazı denilen,Andon’un hamamının (Zeliha’nın Hamamı) bulunduğu sokakta sağlı sollu meyhaneler yer alırdı ve mezeler adalardan gelirdi.

 YOLBUL (NAVIGATION)

Apostol Hanı

Saburhane Meydanı'nda bulunan ve Rum Ustalar tarafından yapılan tek han olan yapı, 1850-1870 yılları arasında yapıldığı tahmin edilen iki katlı ahşap handır. Hanı çevreleyen duvarlar yığma taş, iç duvarlar ise ahşap karkas sistemi ile yapılmıştır.  Zemin katı birbirinden ayıran ve arka bahçeye geçişi sağlayan ahşap kemerli bir geçit bulunmaktadır.

Mübadele öncesi Rumların yoğun olarak yaşadığı bu bölgede yer alan ve Rum Apostol tarafından işletilen han, mübadele öncesine kadar üst katında kapalı orta sofanın etrafındaki odalar han odası, alt katındaki büyük oda meyhane olarak kullanılmıştır. Mübadeleden sonra Cumhuriyet'in ilk yıllarından 1954 yılına kadar ilkokul olarak kullanılan han, 1999 yılında çıkan yangınla kullanılamaz hale gelmiştir.160 yıllık Apostol Han Muğla Belediyesince aslına uygun olarak restore edilerek, Muğla Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı Zabıta Daire Başkanlığı’nın hizmet binası yapılmıştır.1937 yılında işlev değiştiren avlu 1973 yılında kadar Tahıl (Zahire) Pazarı olarak işlevini sürdürür. Restore edilen Zahire Pazarı 2011 yılında tekrar faaliyete açılır.

 

Andon’un Hamamı (Zeliha'nın Hamamı)

150 yıllık bir Rum hamamı olan ve adını işletmecisi ve sahibi Andon’dan alan hamam mübadeleden sonra Türklere satılmış ve Zeliha’nın Hamamı olarak anılmaya başlamıştır.

YOLBUL (NAVIGATION)
 
Arasta

Şehri dış dünyaya bağlayan tek unsur, İzmir –Aydın –Çine, Tavas-Denizli güzergahı iken bu güzergahı kullanan kervan yolu Muğla’dan geçiyordu. Deve kervanları bugünkü Sekibaşı Sokağı’ndan kente girerler ve bu yolu takip ederek merkeze varıp, bugün de Kentsel Sit alanının ticari merkezi olma niteliğini koruyan bölgede Yağcılar Hanı ve Kocahan’ da konaklarlardı. Kervanlar Saburhane semtinden şehri terk ederek, bugün de mevcut olan “Yılanlı Dağı Yolu” üzerinden Tavas’a ulaşırlar ve oradan da Denizli’ye geçerlerdi.

Tarihi kervan yolunun geçtiği güzergahta bulunan Yağcılar Hanı, İbrahim Hanı, Bacılar Han, Balcıoğlu Hanı, Konakaltı Hanı ve şu anda ayakta olmayan Kocahan’ ın eski yıllarda kentin en hareketli mekanları olduğu bilinmektedir.

Kervan yolu güzergahı üzerinde kuzey-güney, doğu-batı akslarının kesiştiği noktada yer alan geleneksel ticaret merkezi arasta tarihi dokusu sivil mimari özelliklerini yansıtan, ticari yoğunluğa sahip bir bölgedir.

Çeşitli mesleklerin loncalarının bulunduğu Arasta’da, loncalar toplu olarak bulundukları yerlere adlarını verirlerdi. “Demirciler Arastası”, “Bakırcılar Arastası” günümüzde de aynı şekilde adlandırılmaktadır.

Bu bölge özellikle 80’li yıllardan itibaren toplum yaşayışının çeşitli nedenlerle değişmesi, kent merkezinin güneye doğru kayması, eski ustaların yerini alacak yeni ustaların olmayışı gibi nedenlerle eski önemini kaybetmeye başlamıştır.

Arastanın kuzeyinde yer alan Tabakhane de kent yapısı içinde önemli bir ticaret merkeziydi. Burada işlenen deriler kervancılardan çok ilgi görürdü. Kervancılar için önemli olan diğer mallar ise el tezgahlarında dokunan bezler, orman ürünleri (kereste) ve Hamursuz Dağı'ndan çıkarılan yüksek kaliteli kireçti. Bunlar karşılığında Muğla'da yeterli oranda ekilmeyen buğday, bazı tarım ürünleri ve kumaşlar alınırdı.

YOLBUL (NAVIGATION)   

Muğla Müzesi

Açık avlulu, iki katlı, dikdörtgen planlı olan, Muğla Müzesi’nde Arkeoloji, Etnografya, Galdyatörler ve Doğa Tarihi Salonları bulunur.

1993 yılında Muğla Özlüce Köyü Kaklıca Tepesi yakınlarında çobanlar tarafından bulunan fosillerin Müze Müdürlüğü’ne teslim edilmeleri ile fosiller incelenmiş ve 9 milyon yıl öncesine ait oldukları anlaşılmıştır. Dönemin Muğla Valisi Lale AYTAMAN’ ın talimatıyla kazı çalışmaları başlamış ve yapılan kurtarma kazılarında birçok hayvan ve bitki fosili bulunmuştur. Bulunan fosillerin 1994 yılında Muğla Müzesi’nde sergilenmeye başlamasıyla da müze ziyarete açılmıştır.

1997 yılında açılan Arkeoloji Salonu’nda Menteşe, Yatağan, Kavaklıdere ve Ula ilçelerinden ele geçen arkeolojik eserler sergilenmektedir. Yatağan ilçesinde bulunan Stratonikeia ve Lagina antik kentlerinde yapılan kazılarda bulunan eserler Arkeoloji Salonu'nun ana eserlerini oluşturmaktadır. Ayrıca Müze Müdürlüğü sorumluluk alanında yapılan kurtarma kazılarında ele geçen eserler, kolluk kuvvetlerinin yaptığı operasyonlarla ele geçen eserler ve satın alma yoluyla ya da vatandaşların hibe yoluyla verdiği eserler de bu bölümde sergilenmektedir.

1995 yılında açılan Etnografya Salonu'nda Muğla İli ilçelerinde Cumhuriyet Dönemi'nden günümüze dek kullanılan günlük giyim-kuşam aksesuarları, kap kacaklar, dokuma araç gereçlerinden oluşan etnografik eserler sergilenmektedir.

2007 yılında ziyarete açılan Gladyatörler Salonu'nda Stratonikeia Antik Kenti'nde yapılan kazılarda bulunan 7 adet Gladyatör Mezar Steli (Mezar Taşı) sergilenmektedir. Stellerde mezarın sahibi olan ve antik dönemdeki gladyatör dövüşlerinde ölmüş gladyatörler betimlenmiştir.

YOLBUL (NAVIGATION)

Konakaltı Hanı / Kültür Merkezi

19.yy’ a tarihlenen sivil mimarlık örneği bu han ahşap ağırlıklı bağdadi bir yapıda olup, tarihi han yapılarının en güzel örneklerinden biridir. Üst kat şehre ticaret yapmaya gelen tüccarların ve mevsimlik işçilerin konaklaması için kullanılmış, alt katta ise dükkanlar, hayvan damları ve ambarlar yer almaktadır. Muğla Belediyesi himayesinde Ağa Han mimarlık ödülü sahibi Nail Çakırhan gözetiminde restore edilen han, günümüzde Menteşe Belediyesi Eğitim, Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü bünyesinde kültürel ve sosyal faaliyetlere ev sahipliği yapmaktadır.

YOLBUL (NAVIGATION)

Yağcılar Hanı

Yapımı yaklaşık 1493 yılına dayanan Yağcılar Hanı kentin geçmişinde önemli bir ticari merkezdir. Sağlam taş duvara dayalı bağdadi ve ahşap karkas sistemde yapılan han eski dönemlerde  yağhanelerin bulunduğu bir yerdir. Günümüzde restore edilen tarihi han hem ticari bir merkez ve hem de avlusundaki çınar ağacının gölgesinde dinlenilecek bir alan olarak kullanılmaktadır.

YOLBUL (NAVIGATION)

Saatli Kule

1895’ te Muğla’nın ilk Belediye Başkanlarından Hacı Kadızade Süleyman Efendi ve eşi Pembe Ana, Hicaz’a giderken Şam şehrinde gördükleri kulenin bir benzerini Muğla’da yaptırmak istemişler ve ünlü Rum usta Filivari (Mihail Konstantin’in oğlu) bugünkü saatli kuleyi yaptırmışlardır.

YOLBUL (NAVIGATION)

 Zahire Pazarı

18.yy sonları ile 19. yüzyılın ilk yarısında yaşayan Hacı Osman Ağa, Pazar Camii arkasındaki boşluğa iki katlı, 13 odalı medrese yaptırır. Medreseye dönemin saygın müderrislerinden Kayıkzade Hafız Mehmet Hayri Efendi müderris olarak atanır. Ölümünden sonra medrese müderrisliğine Kayıkhocaoğlu Hacı Kazım Efendi atanır.
Bu nedenle tahıl pazarındaki medrese Kayıkzade Medresesi olarak bilinir. Kazyıkzade Medresesi ve avlusu 1913-1914 yıllarında Muğla İl Özel İdaresi'nin malı olur. Menteşe’ye önce 1914 yılında, sonra 1920 yılında Mutasarrıf olarak atanan Selanikli öğretmen kökenli Müştak Lütfi Gürsan, Pazar Camii bitişiğindeki bu alanı eğitim yuvası haline getirmek ister. 1920'de kurduğu ve adı ”Medrese-tül Müştak” olarak bilinen okulda Muğla Sultanisi öğretmenleri ders verir. Bu nedenle Müştak Medresesi öğrencileri sadece dini bilgilerle, değil pozitif bilgilerle de donanmış halde okuldan mezun olurlar.Alan,Tevhid-i Tedrisat Yasası'nın çıktığı 1924 yılına kadar, Medrese-tül Müştak Medresesi Avlusu olarak kalır.  

YOLBUL (NAVIGATION)

Mobolla

Muğla İli’nde merkezin güneyinde yer alan ve kentsel sit alanına komşu durumda, Saburhane Mahallesi'nin kuzeydoğusunda Masa Dağı veya Asar adıyla anılan kayalık tepe üzerinde Antik Mobolla Kenti ve kalesinin kalıntıları bulunmaktadır.

Yerleşimin bilinen en eski adı Mogla’dır (Mώγλα).M.Ö. 2. yüzyıla tarihlenen ve Muğla’da bulunan bir yazıt ise kentin isminin Mόβολλα (Mobolla) olduğu konusunda şüphe bırakmamaktadır. M.S. 10. yüzyılda ise yerleşimin isminin Mόγολα (Mogola) şeklini aldığı İmparator Constantinus VII Porphyrogenitus’un eseri (De Thematibus, Asia –Europa, XIV, 34) aracılığıyla görülmektedir.

Antik dönemde küçük bir yerleşim olan Mobolla'ya antik yazarlar çok az değinmiştir.Bu nedenle kesin tarihi ile ilgili bilgilerimiz oldukça sınırlıdır M.Ö. yüzyılda Mobolla ve çevresinin Rhodos etkisi altında olduğu ve yerleşimin Tarmanoi birliği adında bir birliğe dahil olduğu yazıtlar aracılığıyla belirlenebilmektedir.

Kaleye çıkan patika boyunca aşağıda bulunan Basmacına Deresi'ne kadar çok sayıda ve dağınık bir şekilde yerleştirilmiş mezar odaları görülmektedir. Bu mezar odalarının bittiği yerde kale surları başlamaktadır. Surlar Mobolla yerleşimini kuzey ve batı yönünden tamamen çevrelemişlerdir.

Burada 3 adet açık hava tapınağı, kaya mezar odası ve lahit , ‘’halk tipi mezar’’ olarak adlandırılan kaya oygusu mezarlar, su kuyusu kaya konutları, önce mezar olarak kullanılmış olup, yaşam mekanlarına çevrildiği düşünülen kaya odaları, su sarnıçları ve ev mekanları tespit edilen kalıntılar arasındadır.

    

Pisye Antik Kenti

İl merkezine 14 km uzaklıkta bulunan Yeşilyurt Beldesi tarihi M.Ö. 1500 yıllarına kadar uzanan Pisye Antik Kenti'nin izlerini taşır. Hellenleşme döneminde Pisye biçimine bürünen adın aslı, büyük olasılıkla, Luvi Dilinden Pissuwa'dır. Yeşilyurt yakın zamana kadar Pisi Köy, ya da Pisi Köyü diye anılmakta, böylece İlk Çağ kentinin adını Türk Ağzına uydurulmuş biçimiyle yaşatmakta idi.

Pisye Antik Kenti ile ilgili ilk yazılı belge M.Ö. 196 yılına aittir. Bu belgede Rodoslu General Niagoras 'ın İdyma ve Kyllandis 'la birlikte bu yerleşmeyi Makedonya kralı V.Filip'in elinden geri aldığı anlatılır.

Pisye Akropolisi'nin bulunduğu tepe, Yeşilyurt kasabasının 1,5 km kadar güneyindedir. Burada bazı temel ve duvar kalıntıları vardır. Ayrıca kasabanın kuzeyinde 2 km kadar uzağında bulunan tepecik üzerinde, halkın Aslanlı dediği yer, toprak çanak, çömlek kırıntısı ile doludur. Hatta tek tük İlk Çağ yapılarından kalma işlenmiş taşlar da görülmektedir

YOLBUL (NAVIGATION)

Karabağ Yaylası

Kentin eskiden en önemli geçim kaynağı olan, günümüzde ise bu önemini kısmen koruyan Karabağlar Yaylası, gerek bütün kış kente yetecek tarımsal üretimin yapılması, gerekse Muğla’nın tarihsel sürecinde önemli bir yer tutması açısından geleneksel kent yaşamının bir uzantısıdır. Yayla Muğla’nın kapalı ekonomik yapısı içerisinde önemli bir yer işgal eder.

Yaylada, hem günlük ihtiyaçlar karşılanır hem de kışın Muğla’da yenilebilecek kuru sebze, domates salçası, tarhana, sucuk, kavurma, makarna ve pekmez hazırlanır.

Türkler Anadolu’ya girmelerini izleyen yıllarda kuraklık nedeniyle hayvanları için otlak aramaya başlamışlar ve Karabağlar’ın kuzeyindeki Düzey denilen tepeye gelip yerleşmişlerdir.1671 yılında Muğla’ya gelen Evliya Çelebi Karabağlar Yaylası'nı görmüş ve yaylanın on bir bin bağdan oluştuğunu, yaz günleri boyunca 8 ay boyunca Muğla ve Ula halkının burada kaldığını belirtmiştir. Evliya Çelebiye göre burasının Osmanlı ülkesinde bir benzeri yoktur. Ne Malatya’nın Aspuzu’su ne de Konya’nın Meram’ı ile karşılaştırılabilir.

Karaağaç, çınar, meşe, erguvan ağaçları ve yüksek verimli üzüm bağları vardır. Yayladaki parsellere “Yurt” ismi verilir. Genelde 2-3 dönümlük mülkiyetler, ait oldukları ailenin ismiyle anılır. Yurtlarda ailelerin yaylada hayatlarının sürdürdükleri konutlar yer alır. Genelde parselin köşesinde bulunan bu konutlar Tahta Dam, Muğla Tipi ve Ula Tipi olarak 3 farklı şekilde yayladaki yerlerini alırlar.Her yurdun bir bağı bulunur. Yurtları birbirinde ayıran ve yayla yollarını da oluşturan yapının elemanları “kesik” ve “irim” gibi isimlerle anılmaktadır. Genellikle tarlanın ve kesiğin köşe yaptığı yerlerde kızılcık ve kovam eriği gibi yaban ağaçları bulunur.
Karabağ Yaylası Muğla’ya has kültürel bir yapıyı oluşturmaktadır. Bu kültürel yapı içindeki en önemli oluşum yayla içine dağılan kahvelerdir. Karabağlar Yaylası'nın her semtinde, genelde anayol kavşaklarında bulunan ve yörede Kavak olarak adlandırılan çınar ağaçlarının çevrelediği tarihi kahveler yer alır. Kahveler adlarını bulundukları semtlerden almışlardır.

YOLBUL (NAVIGATION)

Damla Deresi

Menteşe’ye yaklaşık 20 km mesafede, Yerkesik Mahallesi'nde bulunan Damla Deresi ve derenin içinden akıp gittiği kanyon tam bir doğa harikasıdır. Çam, sığla ve asırlık çınar (kavak) ağaçlarıyla kaplı alanda asırlık çınarların köklerinin yaklaşık 15 m yükseklikteki kanyon duvarlarından dereye doğru inen görüntüsü görülmeye değerdir. Özellikle kış aylarında soğuk havalarda oluşan sarkıtlar bu doğa harikasına apayrı bir güzellik katar. Özel bir şirket tarafından işletilen alanın yalnızca belli bir bölümü ziyarete açıktır.

YOLBUL (NAVIGATION)

Ulu Camii

Şeyh Mahallesi’nde bulunan  Selçuklu Dönemi'ne ait tarihi bir yapıdır. Cami 1344 yılında Menteşe Beyi İbrahim Bey tarafından yaptırılmıştır. Şehrin en eski yapısı ve camisidir. Ayrıca Türkiye'deki önemli Selçuklu eserlerinden biridir.

1838 yılında tadilattan geçirilirken genişletilmesi amacıyla cemaat yeri ve abdestlik eklenmiştir. Minaresi kesme taştan ve tek şerefeli olup çatısı ahşaptan inşa edilmiştir. Ulu Camii ilk yapısı bozulmadan, mimarisi muhafaza edilerek 1938 yılında Muğlalı Abdizade Bey tarafından yeniden onarılmıştır.

YOLBUL (NAVIGATION)

K
urşunlu Camii

Menteşe Balıbey Mahallesi'nde bulunan Osmanlı dönemine ait cami, 1493 tarihinde Menteşe beylerinden Esseyyid Şucâeddîn Bey’in isteği üzerine yaptırılmıştır. Mimarisi Klasik Osmanlı Mimarisi özelliği taşır. Camii olarak kullanıma açılmadan önce 30 derslikli medrese olarak hizmet vermiştir. 1900’de Şerif Efendi tarafından son cemaat yeri eklenmiş, minaresi de aynı yıllarda Hacı İsmail tarafından yaptırılmıştır.

Kurşunlu Cami’sini diğer camilerden ayıran en önemli özelliği 1853 yılında gördüğü tamir sırasında kubbesinin kurşunla kaplanmış olmasıdır. Kurşunlu Cami’si 510 yıllık bir tarihe sahiptir. Birçok bakımdan onarımdan geçerek günümüze kadar gelmiştir. Camii içinde yer alan kalem işi süslemeler Rodos’tan getirilen kök boyalarla işlenmiştir. Caminin içinde bulunan Kabe ve yelkenli gemi resimleri görülmeye değerdir. Düzgün kesme taştan örme beden duvarları Selçuklu Mimarisi özelliği taşımaktadır. Kurşunlu Camisi Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi'nde yer almaktadır.

YOLBUL (NAVIGATION)

Şahidi Camii

Camikebir Mahallesi'nde yer alan ve geleneksel mimari örnekleri ile Osmanlı dönemine ait bir yapıdır. Daha önce caminin yerinde bulunan,Şeyh Seyyid Kemâleddîn tarafından 1390 yılında yapılan Mevlevihane Mescidi zamanla eskimiş ve bu dergâh 1848'de Hacı Osman Ağa tarafından onarılıp genişletilmiş ve bugünkü caminin ana binası inşa ettirilmiştir. 

Cami ismini, burada bulunan mevlevihanede şeyh olan Şahidi İbrahim Dede'den almıştır. Şahidi İbrahim Dede'nin ve babası Hüdai'nin türbe halindeki kabirleri ve ilk mescidi kuran Şeyh Seyit Kemalettin’in mezarı caminin bahçesindedir.Cami 1869 ve 1911 yılında Mevlevi Postnişini Şeyh Cemal tarafından tamir ettirilmiştir. Kente tepeden bakan bir mevkide bulunan caminin bahçesindeki mevlevi zatların varlığının Menteşe’yi manevi olarak koruduğuna inanılır. Şahidi Camii Menteşe’nın en çok kullanılan ibadethanelerinden birisidir. Caminin iç bölümü günümüzde de dervişlerin bir zamanlar halka halinde zikir yaptıkları haliyle aynen korunmaktadır.

YOLBUL (NAVIGATION)

Şeyh Bedrettin Camii

Müştakbey Mahallesi’nde bulunan camii 1565 yılında ulemadan Şeyh Bedrettin tarafından yaptırılmıştır. Caminin minaresi 19.yy’ın başında eklenmiştir. Şeyh Camii 19. yüzyılda iki onarım geçirmiş olup, ilki 1831 yılında Menteşe Mütesellimi (Tanzimat öncesi vergi toplayan devlet memuru) Tavaslı Osman Ağa'nın eşi Ümmü Gülsüm Hatun tarafından tamir ettirilmiştir. Osman Ağa ayrıca camiye geniş vakıflar kurdurmuştur. 2. onarım ise Şerif Efendi ile Ragıp Efendi tarafından 1896 yılında yaptırılmıştır.

Bu tarihten sonra uzun yıllar hizmet veren cami, 20 Haziran 2007'de restore edilerek yeni bir görünüm kazanmıştır. Sadece giriş kapısının sağında bulunmakta olan yazı bugüne kadar kalmıştır. Caminin asıl tek hazinesi camiye ismini veren Şeyh Bedrettin'in mezarının bulunmasıdır.

YOLBUL (NAVIGATION)

Kerimoğlu Türküsü Evi

Kerimoğlu Zeybeği Türküsü Ege yöresinin em önemli ve en bilinen zeybek türkülerindendir. Türkü adını Muğla’ya bağlı Yerkesik’te yaşamış olan Kerimoğlu Eyüp’ten almıştır.

1900 yılında Menteşe'ye bağlı Pisi’de (Yeşilyurt) yapılan bir düğünde çıkan kavgadan dolayı Kerimoğlu Eyüp’ün evini ertesi gün zaptiyeler basar. Eyüp kaçar ancak zaptiyelerden birsini öldürüp katil olur. Uzun süre kaçmayı başaran Eyüp’ü yakalaması için Milas’ta bulunan nişancılığı ve gözüpekliği ile ünlü Kör Arap lakaplı İsmail Çavuş’a haber salınır. Eyüp bir kıza aşık olur, 1901 yılının sonbaharında abisiyle ve arkadaşı Kocaoğlan ile kızı istemeye giderler. Kızın babası onları kabul eder ve misafir eder ancak gizlice jandarmaya da haber yollamıştır. Sabaha karşı Kör Arap ve jandarmanın eve yaptığı baskında Eyüp ölür.
1882-1901 yılları arasında yaşamış ve sadece 19 yaşındayken pusuyla öldürülen Eyüp için yöre halkı türküler yakar. Öldürüldüğü ev Kerimoğlu Eyüp’ün anısına restore edilerek Kerimoğlu Eyüp Türküsü Evi olarak 2019 yılında ziyarete açılmıştır.

YOLBUL (NAVIGATION)

Belen Kahvesi (Ormancı Türküsü)

Menteşe'ye bağlı Çaybükü (eski adı Gevenes) Mahallesi'nde yaşayan Mustafa Şahbudak ve Muhtar olan Tevfik Cezayir çok yakın arkadaştırlar. Bu iki yakın arkadaş Gevenes'te bulunan Belen Kahvesi’nde her akşam dama oynarlar. Aralarındaki bu çekişmeli dama maçları kahvedekiler tarafından da büyük ilgi ile takip edilmektedir. Yine 1946 yılının bir Temmuz akşamında Mustafa ve Tevfik dama oynamaya oturur. Oyun sırasında Sarı Mehmet lakaplı Orman Memuru Mehmet İn sarhoş bir halde kahveye gelir ve Muhtar Tevfik’e bir gün önce civarda çıkan yangınının evrakını uzatarak acilen bekçiyle Yatağan’a göndermesini söyler. Muhtar o günlerde yapılmış olan 1946 yılı seçim evraklarının daha önemli olduğunu ve onların gideceğini söyler ve dama oynamaya devam eder. Bunun üzerine Mehmet sinirlenir ve dama tahtasını yumruğuyla devirir. Bu duruma çok sinirlenen Mustafa Ormancı Mehmet’ e tokat atar. Belinde kamasını çıkaran ormancı Mustafa’yı kolundan yaralar. Ormancıyı korkutmak için belinden çıkardığı silahla Mustafa yere ateş eder ancak yerden seken kurşun bu sırada ormancıyı engellemek için araya giren Muhtar Tevfik’e isabet eder. Muhtar hastaneye kaldırılsa da kurtarılamaz. Bu gerçek olay Pisili Değirmenci Tahir Usta tarafından türkü olarak söylenmeye başlar ve tüm ülkeye yayılır.
Ormancı türküsünde geçen olayın yaşandığı Belen Kahvesi 2005 yılında Muğla Valiliği tarafından restore ettirilerek ziyarete açılmıştır.